Mitoloji: İnsanlığı Hikayeleştirmek

 

Mitler kutsal anlatılardır. Bize dünyanın, insanlığın ve hayvanların yaratılışını, tanrıların ve kahramanların yaptıklarını anlatırlar. Bunun ötesinde, bir toplumun mitleri o topluma ait kültürün tüm yönleriyle sergilendiği kataloğudur. Öyle ki hayal gücümüz yeterince kuvvetli olsaydı herhangi bir kültürü mitolojisinden yeniden yaratabilirdik. Birçok kültürde mitler sözlü olarak aktarılmışsa da anlamlar dünyasının tamamını kapsadıkları için bir yandan aynı kalırken diğer yandan detaylar ve vurgular bir versiyondan diğerine farklılık gösterebilir.

Tüm hikâyeler gibi mitler de hayal gücünü besleyen imgelerden oluşur: hayal gücü de metafor aracılığıyla bu imgelere anlam verir. Hayal gücünün bu dönüştürücü gücü mitolojinin itici kuvvetidir. Hikâyeler bir olaydan diğerine rasyonel olarak değil rüyalar gibi bir görüntüden diğerine gelişme eğilimindedir. Bu görüntüler insan doğası ve davranışına dair derin gerçekleri şifreler. Mitler, düşünceleri imgelere dönüştürerek belirsizliklerini, esnekliklerini ve birçok seviyede yorumlanmalarını korurlar.

Mitler insanların yaratıcı, spiritüel ve sosyal dürtülerinin bir birleşimidir. Bazıları dinî, bazıları estetik ve bazıları uygulamalı olmak üzere birçok işlevi vardır. Kelimelerle, imgelerle ve sembollerle, tiyatro ve dansla, ayinler ve törenlerle ifade edilebilirler. Yalnızca insanların geçmişte anlattıkları hayalî hikâyeler değil; toplumları şekillendiren ve kültürleri yönlendiren önemli düzenleyici ilkelerdir.

İnsanlığın hikâyesi; yaşam, ölüm, varoluş ve dönüşüm gibi büyük gizemlerle ilgili aklımızdan hiç çıkmayan temel soruları cevaplama girişimlerimizin tarihinden ayrılamaz. Buzul Çağı şamanlarının vizyon arayışlarına dayanan kökenlerinden, insan ırkını kırsal göçebelerden tarımla uğraşan şehir sakinlerine dönüştürmedeki rolüyle, modern dünyayı çatışan dinî dünya görüşlerinin fay hatları boyunca parçalamakla tehdit eden çatlaklar ve yarıklara kadar mitler önemlidir. Mitoloji kültürel mirasımızın hayati unsurlarından biridir. Eğer onu anlamayı başaramazsak kendimizi de anlayamayız.

Mitolojinin sosyal işlevi toplumu bir arada tutmak, yasa ve gelenekler için tüzük görevi görmek ve kültürü bulunduğu çevreyle bütünleştirmektir. Örneğin Babillilerin kendilerine kültür konusundaki güvenleri şehrin mimarisine, geleneklerine ve en çok da şehrin tanrısı Marduk'un yaratılış mitinin on iki gün boyunca canlandırıldığı gösterişli Yeni Yıl Festivali Akitu'ya da yansıyan mitoloji temeline dayanır. Marduk, Babil'in özünü temsil eder. Tanrı ve şehir birbirinin içine o kadar derinlemesine geçmişti ki istilacı orduların ilk eylemi Marduk'un ibadet heykelini tapınağından çıkartmak, böylece tüm şehri yasa sürüklemek olacaktı.

Batı dünyasındaki birçok kişinin mitolojiyle ilk tanışması Antik Yunanların mitleriyledir. Bu hikâyeler, hem Yunan kaynaklar hem de Ovidius gibi sonraki Romalı yazarlar sayesinde Batı sanatı ve edebiyatına derinlemesine yerleşti. Fakat bu klasik mitler, zamanın başlangıcından bu yana dünyanın her yerinde anlatılan, özellikle bize bizi açıklamayı amaçlayan entelektüel ve spiritüel uzun bir arayışın içerisindeki hikâyelerin yalnızca tek bir örneğidir.

Örgütlü dinlerin ortaya çıkışından çok önce insanlık, görünenin yanı sıra manevi bir dünyanın varlığının da farkında olduğunu ifade etti. Tanrıların ve tanrıçaların varlığında, şeylerin doğasında kendiliğinden var olan bir inanç gelişti. Karanın ve denizin hayvanlarına yaklaşmayı kontrol eden, yağmuru yağdıran ya da tutan, gök gürültüsünü ve şimşeği yönlendiren ve dünyayı baharda uyandıran güçlü varlıklar. İlk kutsal mekânlar doğal olarak var olan alanlardı ağaçlıklar, pınarlar, mağaralar...


Yorumlar

Daha yeni Daha eski