Büyük Kedi Katliamı ve Zeitgeist: Zamanın Ruhu

 

Kedi katlinin bir tarihi vardır. Yani aynı evlilik, din, yemek yeme, navigasyon, soykırım, balık tutma, karşı cinsin kıyafetlerini giyme, bir şeyleri koklama ve seks gibi, kedi katli de zaman içinde değişim gösterdiği için tarihçiler tarafından tanımlanabilen ve analiz edilebilen bir faaliyettir.

Kedi katlinin tarihi şöyle özetlenebilir: Antik Mısır'da kedilere büyük saygı gösteriliyordu, kediler ölen sahiplerine eşlik etmeleri için mezarlara kapatılıp havasızlıktan boğularak ölüyorlardı. Erken Ortaçağ Avrupa'sında (400-1000 civarı) o saygı oldukça azalmıştı ve kediler çoğunlukla açlık gibi doğal sebeplerden ölüyordu. Geç Ortaçağdaysa (1000-1450 civarı) kediler, yelpazenin öbür ucuna itilerek şeytanla bağdaştırıldılar.

Kedilerin anüsünü öpmek Katharlar (Katolikliğe karşı bir tarikat) ve başka sapkınlar arasında yaygın bir alışkanlık olarak biliniyordu, en azından bu gruplara zulmedenlerin suçlamalarına ya da iftiralarına göre. Bazı Katharlar da bu şeytani ilişkiye inanıyordu. Bir adam engizitör Geoffroi d'Ablis öldüğünde tabutunun üzerinde kara kedilerin belirdiğini, yani şeytanın kendine ait olanı almaya gelmiş olduğunu iddia etmişti.

Böylece Ortaçağ'da kediler onlardan korkulduğu için, taşlanarak öldürülüyordu. 17. yüzyılda kedinin halk arasındaki imajı iyice kötüleşmişti. Kediler cadıların hizmetkarları olarak görüldüklerinden dolayı sahipleriyle birlikte idam ediliyorlardı. 18. yüzyıl Fransa'sında çok sayıda kedi zaman zaman çıraklar ve bunu oldukça komik bulan başkaları tarafından sahte törenlerle katlediliyordu.

Fransa sokaklarında işkence edilerek öldürülen hayvanlar: Sol tarafta kahkahalar eşliğinde asılan iki kedi görülürken sağ tarafta anüsüne ok batırılıp boğazı iple sıkılan bir köpek görülmektedir.

Günümüzde ölen sokak hayvalarının ardından kahkahalar atılması pek görülen bir şey olmasa da İskoç düşünür David Hume, tüm insanların her çağda aynı olduğunu düşünüyordu; L. P. Hartley ise geçmişin, her şeyin bizden farklı yapıldığı yabancı bir ülke olduğunu ileri sürmüştü. 18. yüzyılda çırakların kedileri öldürerek eğleniyor olması (günümüzün aksine) bize bu ikiliği çözmemiz için güzel bir örnek sunabilir.

Tarihçi Robert Darnton'un "Büyük Kedi Katliamı" olarak adlandırdığı olayı 1730'ların sonlarında Paris'te bir matbaacının çırağı olan Nicolas Contat tarafından yazılmış (yarı kurgusal ama genellikle gerçek olduğu düşünülen) bir otobiyografiden biliyoruz.

Darnton, Contat'ın otobiyografisinin tamamen doğru olsa da olmasa da çağdaşları tarafından okunup anlaşılması beklenen bir hikaye olduğunu ve belgelerin bize gerçekte olan şeyler'in ötesinde bir "gerçek" gösterebileceğini belirtiyor. Bu "gerçek"ten kasıt, insanların nasıl düşündüğünü, kültürlerinde yararlandıkları imgeleri, dili ve çağrışımları hakkındaki bilgilere ulaşmaktır.

15. yüzyılda Fransa'da çağdaş matbaanın kuruculuğunu yapan Johannes Gutenberg

Contat'ın otobiyografisideki kedi katli hikayesi şu şekildedir: Jerome (Contat) ve Léveillé adlı iki çırak, ustaları Jacques Vincent'in matbaasında yaşıyor ve çalışıyordur. Ustalarının karısı kedilere bayılıyordur ve la grise (gri) adında bir kedisi vardır. Olağanüstü bir taklitçi olan çırak Léveillé birkaç gece boyunca ustalarının yatak odasının penceresi önünde gizlenip kedi sesleri çıkararak işverenlerini uyutmamaya başlar. Evin hanımı sonunda çıraklara bu kedilerden kurtulmalarını fakat evcil kedisi la grise'ye zarar vermemelerini emreder.

Bunun üzerine çıraklar mahallede bulabildikleri tüm kedileri öldürmeye koyulur ama işe la grise ile başlayıp cesedini saklarlar. Öbür kedileriyse bayıltıp sahte duruşmalarla ölüme mahkum ederek göz göre göre katlederler. Hatta kedileri idam etmeden onlara günah bile çıkarttırırlar! Evin hanımı çırakların la grise'yi öldürdüğüne emindir ama bunu kanıtlayamaz. Ustaları Vincent ise, çalışmak yerine kedileri öldürerek eğlendikleri için çıraklara bir güzel fırça çekmeye başlar. Çıraklarsa gülüp durur.

Dead Cat - Théodore Géricault, 1821

Contat, anlatısında kedileri öldürmenin ustalarına bir nevi zarar verme yolu olduğu ve bir matbaacı çırağının hayatının hiç de mutlu geçmediği konusunda olduğunu belirtir. Çıraklar, işvereninin yaşam tarzının zenginliğini kendi sefil durumuyla karşılaştırıyor. Ustanın evcil kedisinin olması ve o kediye çıraklarından daha iyi bakmasıyla, burjuva ustanın sürdüğü sefayı ve çalışanlarının hayatıyla arasındaki mesafeyi vurguluyor. Ancak bu, büyük çaplı katliamı ya da (hem kanlı iş süresince hem de sonrasında atılan) kahkahaların nedenini açıklamıyor. Onun için Darnton'un da dediği gibi 18. yüzyılda kedilerle ilgili sembolizmi incelememiz gerek.

Kediler üzerinden yapılan cadılık ve uğursuzluk çağrışımları 18. yüzyıl Avrupa'sında hala devam etmekteydi. Ayrıca sadece evcil hayvan oldukları için değil, “Çizmeli Kedi" gibi masallar ve doğal tembellik havaları yüzünden kediler toplumun üst tabakalarıyla ilişkilendiriliyorlardı. Avrupa kültürünün bazı yerlerinde yetkinlik ve kurallara karşı gelme adetlerinin bir parçası olarak kedilere işkence etmek yaygındı. Kediler aynı zamanda kadınlar ve seks üzerinden "ahlaksızlıkla" bağdaştırılıyordu. la chatte (Fr. kedi) İngilizcede kadın cinsel organını ifade eden "pussy" kelimesiyle çift anlam taşıyordu.

Cadılar ve kedilerin aynı ortamda yer aldığı karikatür. Ortaçağ Avrupası'nda kedilerle yaşayan kadınların cadılık ve şeytani işlerle uğraştıkları düşünülüyordu.

Contat'ın hikayesinde kedileri öldüren çıraklar yaptıkları katliamı daha sonra birçok defa arkadaşlarını eğlendirmek için pandomim olarak yeniden canlandırmış, usta ve karısının tepkileriyle dalga geçmişti. Bu hikâye kedilerden çok mizah hakkında olduğu için çırakların kahkahaları; Yeniçağ'a ait bir adet olan alay yoluyla isyanın bir parçası ve huzur bozucu davranışlarla mizahın birbirine bağlanması olarak görülebilir.

O halde kedileri ayrıcalıklı sınıfla, onları öldürmeyi de isyanla bağdaştıran bir "18. yüzyıl düşünce tarzı" olduğunu öne sürebiliriz. Ayrıca (Darnton'un da önerdiği üzere) sahte duruşmalarla kedileri katletmekten zevk alan bir "düşünce tarzı" ile 18. yüzyıl Fransa'sında daha sonra gerçekleşen olaylar arasında bağlantılar görebiliriz:

Örneğin Fransız İhtilali sırasında binden fazla "karşı devrimci"nin sans-culottes (kelime anlamıyla "donsuzlar", mecazen "yoksullar") tarafından 1792 Eylül'ündeki duruşmalarda yargılanıp katledilmesi.

Kafalarında "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" anlamına gelen üç renkli kokartı taşıyan devrimcilerin, soyluları ve karşı devrimcileri öldürmesini temsil eden karikatür.

Bu tarihsel anlatıdan çıkarılacak şeyin kedileri öldürmenin insanları öldürebilmek için alıştırma olduğu değil, insanların davranışlarında bir çağın ruhunu yansıtan sembolik örüntülerin görülebileceğidir. Geçmişimizde farklı düşünce tarzları olduğu fikrine Zeitgeist (zamanın ruhu), kültürel bilinç; belli bir zamanın mentalité'si (zihniyeti) gibi isimler verilmiştir.

Kedilerin kahkahalarla katledilmesi dönemin Fransa'sında zamanın ruhuna (zeitgeist) uygun olmakla birlikte günümüzde absürt bir eylem olarak görülmektedir. Bu durum David Hume'un insanların her çağda aynı olduğu görüşü yerine L. P. Hartley'in geçmişin, her şeyin bizden farklı yapıldığı bir ülke olduğu fikrini daha isabetli gibi göstermektedir.

Ancak günümüzde de kedileri havai fişekle patlatarak ve türlü işkencelerle öldürmeyi eğlenceli bulan bir güruh bulunmaktadır. Dolayısıyla geçmişin insanlarıyla aynı davranışları sergileyebilen günümüz insanlarının olduğunu söylemek mümkündür. Bu insanların aksine günümüzde çok sayıda hayvan hakları aktivistine de rastlayabiliyoruz.

Yani geçmişin insanları ne bizimle tamamen aynıdır ne de tamamen farklıdır. Belli dönemlerde hem onlar hem de biz değişik (veya benzer) davranış örüntülerine uyuyoruz. Bu durum sadece zamansal anlamda değildir, aynı dönemde yaşayan insanlar da birbirine zıt olan davranışları aynı anda sergileyebilmektedirler. Özetle geçmişin insanları bizden sadece kendi aramızda farklı olduğumuz kadar farklıdır.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski