Fransız Devrimi'nin Düşünsel Mirası: Erişilebilir Rüyalar

 

Fransız Devrimi'ni görüp geçirenler ya da en azından birazını yaşayanlar için bu devasa çalkantılardan kaynaklanan şaşkınlık çok büyüktü. Haziran 1789'dan itibaren, o dönemde yaşayanların günlükleri ve gözlemleri, olan bitenlere yönelik merak ve giderek kabaran bir korkuyla yankılandı. Kimse bunlara hazır değildi. Başından beri devrimciler kendi hareketlerini, 18. yüzyıl felsefesinin ve Aydınlanma'nın zaferi olarak resmetmekten dolayı mutlulardı. Buna rağmen hem Voltaire hem de Rousseau'nun, ölümlerinden yalnızca on bir yıl sonra olan devrimin, kendilerine atfedilmesinden memnun olmamaları mümkündür (devrimin aşırı radikalleşip terörizmi doğurmasından ötürü).

Aydınlanma'nın gururlu bir takipçisi olduğunu belirten, devrimin sembol ismi Robespierre şöyle diyordu: "Siyaset yazarları... bu Devrimi hiçbir şekilde tahmin edemedi." Onlar olsa olsa, zaman içerisinde parça parça gerçekleşecek ve seçilmiş temsilcilerdense aydınlanmış otoriterler tarafından yapılacak bir reform beklentisi içerisindeydi. Yine de devrimciler tarafından yapılan hayli bodosloma ve kapsamlı değişim neşelendiriciydi. İngiliz şair Wordsworth, bunun yaşamanın mutlu bir uğrağı olduğunu ve değişimin mümkün olduğunu düşünüyordu. Devrime karşı bakışını da şu şiiriyle ifade ediyordu:

Ütopyalarda değil, yer altı tarlaları,
Ya da gizlenmiş adalarda, cennetin bildiği nerede olduğunu!
Ama tam da bu dünyada,
Hepimizin olan dünyada...
Yönetenlerin yetkisinin toplumlarla yapacağı bir sözleşmeye dayalı olduğunu söyleyen Rousseau'nun görüşleri, Fransız monarşisinin meşruiyetini kökünden sarsmıştır.

Başka bir ifadeyle artık hiçbir şey, şeylerin doğasında belirlenmiş olarak kabul edilmek zorunda değildi. Eğer, Versay'daki saray rejimine, kudretli Fransız monarşisine, bu monarşinin üstünlüğünü dayandırdığı soyluluğa, feodal hukuka ve Katolik Kilise'ye akılcılık, yararcılık ve insanlık temelinde meydan okunabiliyor ve bunlar reddedilebiliyorsa, o zaman hiçbir şey sorgulanamaz değildi.

"HER TÜRDEN RÜYA ERİŞİLEBİLİRDİ."

Jean-Jacques Rousseau, insan toplumunun umutsuzca yozlaşmış ve yozlaştırıcı olduğunu ve bunu telafi edebilecek tek şeyin kökten değişim olduğunu düşünürdü. Rousseau'nun, devrimciler için bu denli büyük bir kahraman olmasının nedeni de buydu. Devrimciler, Rousseau'nun görüşünün olanaklı olduğunu doğrulamıştı. Artık hiçbir zaman kurumlar, alışkanlıklar ya da inançlar, yalnızca öyle süre geldiği için ya da Tanrı tarafından buyrulduğu için kabul edilmeyecekti. Devrim, hemen her şeyin değişimin ve düzeltmenin ötesinde görüldüğü sorgulamadan boyun eğmeyi sonsuza kadar tersine çevirmişti.

Fransız Devrimi'nin yıldönümü anısına kutlanan bayram.

Alman filozof Kant, 1784 tarihli ünlü bir makalesinde Aydınlanma'yı, insan türünün kendi kendine dayattığı hamlıktan ve bizzat kendisi için serbestçe düşünme gönülsüzlüğünden özgürleşmesi olarak tanımlamıştı. Önerme, tamamen entelektüeldi. Kant, Aydınlanma'nın yalnızca yavaşça ilerleyebileceğini ve bir devrimin asla düşünme yöntemlerinde doğru bir biçim üretemeyeceğini düşünüyordu. Ancak beş yıl sonra bu fikrini değiştirmişti.

Her ne kadar o zamana kadar hiçbir devrimin meşrulaşmadığına inansa da Fransa'da yaşananların Kral 16. Louis'nin gönüllü olarak iktidarı teslim etmesi olduğuna kani olmuştu, çünkü 16. Louis düşünülmeden yapılan rutinlerden ve tembel reflekslerden sonra özgürleşme zamanının gelip çattığını fark etmişti.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski