Avrupa'da Fahişelik: Sınıfsal Ahlaki Çelişki

 

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa'da fahişeliğin ne kadar çok yaygınlaştığını günümüz kuşağı pek anlayamaz. Bugün büyük kentlerin sokaklarında fahişelere, karayoluna çıkan atlar kadar az rastlanırken o zamanlar bütün kaldırımlar kendilerini satan kadınlarla öyle dolu olurdu ki, fahişelerden kaçmak onları elde etmekten daha zordu. Bundan başka daha bir sürü "randevuevleri", dans eden ve şarkı söyleyen sanatçıların bulunduğu gece kulüpleri, kabareler, dans lokalleri ve baştan çıkarıcı kızların hizmet sunduğu barlar vardı.

O dönemde bir kadın eşya gibi her an ve her fiyata satın alınabilirdi; bir erkeğin bir kadını on beş dakikalığına, bir saat ya da bir geceliğine satın alması, bir paket sigara ya da bir gazete satın almak kadar kolaydı. Günümüz gençlerinin eskiden vazgeçilmez sayılan bu kuruma ihtiyaç duymamasının mümkün hale gelmesi, hatta neredeyse bunun sıradan bir durum oluşturuyor olması, şu anki yaşam ve aşk biçimlerine hâkim olan davranışların doğru ve doğal olduğu fikrini destekliyor; fahişeliğin dünyamızdan polis ve kanun gücüyle değil de, bu sözde ahlak anlayışından çıkan trajik ürününe talebin gittikçe azalması nedeniyle kendiliğinden sona ermiş olmasını bundan başka hiçbir şey böyle açık bir şekilde ortaya koyamaz.

Devletin ve onun ahlak anlayışının bu karanlık işlere karşı tutumu hiçbir zaman dürüstçe olmadı. Gelenek ve görenek bakımından bir kadının kendisini satması alenen haklı görülemezdi ama fahişelik evlilik dışı iğrenç ilişkileri yoluna koyduğu için sağlığa yararları bakımından da görmezlikten gelinemezdi. Bundan dolayı devlet otoriteleri iki türlü bir çözüm yolu bulmaya çalışmış, fahişeliği gizli ve resmi olmak üzere ikiye ayırmışlardı: Devletin ahlakdışı ve tehlikeli bulduğu için mücadele ettiği gizli fahişelik ve bir çeşit çalışma belgesi düzenlenen ve vergi alınan resmi fahişelik.

Fahişelik yapmaya karar vermiş olan bir kadın, polisten özel bir izin ve bu işi yapabileceğini gösteren bir vesika alırdı. Fahişelik yapan bir kadın polis kontrolüne tabi olmak ve haftada iki defa doktor muayenesinden geçmek şartıyla, uygun gördüğü ücret karşılığında kendisini pazarlama hakkına sahipti. Fahişelik de bütün öteki meslekler gibi meslekten sayılırdı ama ahlaki değerlerler bakımından pek de öyle değildi; örneğin bir fahişe malını, yani vücudunu bir adama satar ve adam da işini bitirdikten sonra kararlaştırılan ücreti ödemeyi reddederse, ona karşı şikayetçi olamazdı. Çünkü onun bu isteği yasalar çerçevesinde iğrenç bir neden sayıldığı için genel ahlaka aykırı bulunur ve devlet yetkililerince korunamazdı.

Bu kadınları bir yandan devletin izin verdiği bir meslek sınıfına sokan ama öte yandan da genel hukukun dışında tutan bir anlayışın ne büyük çelişkilerle dolu olduğunu bu tür ayrıntılardan öğreniyoruz. Ama bütün bu ikiyüzlülük ve sınırlamalar sadece yoksul sınıfa yönelik uygulamalarda görülüyordu. Bir sokak kızı kendisini iki krona satarken Viyana'da her erkeğin her an elde edebildiği ve karşılığında iki yüz kron ödediği bir balerinden hiçbir çalışma belgesi istenmezdi; bu tür sosyete bozuntularının isimleri gazetelerin at yarışları sütunlarında ya da derbi haberlerinde seçkin kişiler arasında geçerdi; çünkü sonuçta onlar da "sosyeteden" sayılırlardı.

Saraya, aristokratlara ve varlıklı burjuva sınıfına lüks mal sağlayan bazı seçkin aracılar da, fuhuş yapmayı özendirmeye ağır para cezası öngören yasanın dışında tutulurdu. Bu katı disiplin, bu acımasız denetimler ve toplum tarafından dışlanmak gibi olgular aşkı, özgür ve doğal bir biçimde yaşamak yerine eski ve çoktan çürümüş bir ahlak anlayışını kendi vücutları ve aşağılanmış duygularıyla savunmak zorunda kalan binlerce yoksul ordusu için uygulanıyordu.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski