Şapka Devrimi: Medeniyet İletisi

 

Atatürk, 23 Ağustos 1925'te yurt gezisine çıkarak Kastamonu'ya geldi. Başında şapka vardı. Çevresindekiler, kendileri de şapka giydikleri halde, bu durumdan rahatsız olmuşlar, kimileri şapkayı "şems (güneş) siperli serpuş (başlık)" diye tevil etmeye hazırlanıyorlardı. Oysa Atatürk İnebolu'da yaptığı konuşmada açık konuştu, "Bu serpuşun ismine şapka denir" dedi. 25 Kasım'da Şapka Kanunu diye bilinen yasa çıkarıldı. Bu yasa ile memurlar şapka giyecekti, fes yasaklanacaktı. O tarihten sonra fes ortadan kalktı; kentliler şapka, köylüler kasket giymeye başladılar.

Şapka devrimi anlaşılması pek kolay olmayan bir devrimdir. Osmanlı toplumunda başlık, insanın dinini, hatta toplumsal mevkisini ve yaptığı işi tanımlayan bir işaretti. Şapka Müslüman olmayanlara özgü bir başlıktı. II. Mahmut, Rumların da benzerini giydiği fesi asker ve memurlara giydirdiği için, çok tepki çekmiş ve kendisine "gâvur padişah" diyenler olmuştu. Atatürk de buna benzer bir adım atıyordu. Bu adımın önemi olan topluma çağdaş kurumlar, insanlara çağdaş zihniyeti kazandırmaktı ancak şapka kanununu biçimsel ve yüzeysellik üzerinden "gardırop devrimi" diye eleştirenler olmuştur.

Atatürk 24 Ağustos'ta Kastamonu'da yapmış olduğu konuşmada, "Medeniyet öyle bir kuvvetli ateştir ki, ona bigâne (ilgisiz)olanları yakar ve mahveder" demişti. Atatürk Türkiye'ye yalnız kurumlar ve zihniyet olarak değil, görünüş bakımından da Avrupai görünüm katmak istiyordu. Bu bir taklit durumu değil, Türkiye'yi Sevr belasından uzak tutacak, Avrupa kamuoyuna, "Biz sizin gibi bir ülkeyiz, dolayısıyla sömürge olamayız, olmayız" iletisini çarpıcı biçimde sunacak bir önlemdi. Çünkü bir ülkenin geçmişin simgesi haline gelmiş bir başlığı atıp, Avrupa'da kullanılan şapkayı takmak, yabancı kamuoylarının mutlaka dikkatini çekecek çok çarpıcı bir olaydır.

İki dünya savaşı arasındaki dönem, Milletler Cemiyeti'nin varlığına rağmen, emperyalizmin en azgın olduğu dönemdir. I. Dünya Savaşı'nın sonunda eski dünyada Avrupalı ya da gelişmiş olmayıp da az çok bağımsız kalabilmiş birkaç ülke vardı: Etiyopya (Habeşistan), Türkiye, İran, Afganistan, Çin, Tayland.

Bu ülkeler iki dünya savaşı arasında ya da II. Dünya Savaşı sırasında emperyalizmin çizmesi altında ezildiler. Çin 1931'de Japon istilasına uğradı. Etiyopya 1936'te İtalyan sömürgesi oldu. 1941'de İran'ı SSCB ve İngiltere anlaşıp, biri kuzeyden, öbürü güneyden işgal ettiler. Türkiye bu badireden sağ salim kurtulduysa, Avrupa'ya, "Biz Avrupalıyız, sömürge olacak ülke değiliz" iletisini başarıyla ulaştırılabilmiş olmasının bunda büyük payı vardır.

1934'te Mussolini'nin emperyalist bir demeci Türkiye'de tedirginliğe yol açmıştı. Bunun üzerine hem İtalya Dışişleri Bakanlığı müsteşarı, hem de bizzat Mussolini Türk büyükelçisine, Türkiye'nin söz konusu demecin kapsamı dışında olduğunu, zira bu ülkenin bir Avrupa ülkesi olduğunu belirtmişlerdi.

Tabii şapka devriminin Türk kamuoyuna da bir iletisi vardı. Çarpıcı bir biçimde, Türkiye'nin bir Avrupa ülkesi olacağı, orta çağdan (ya da yeni çağdan) son çağa geçilmekte olduğu anlatılmak istenmişti. Nitekim buna, Sivas, Erzurum, Rize ve Maraş'ta başkaldıranlar olmuştu. Hatta şapkayı bayrak yaparak gizli bir karşı-devrim hareketi yapmak için örgütlemeye kalkışan İskilipli Atıf Hoca (İslam Teali Cemiyeti üyesi) İstiklal Mahkemesi'nce idama mahkum edilmişti.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski