Emperyal Vizyonlar: Numantia Kuşatması

 

Romalılar yenilgiye alışıktı. Tarihteki çoğu büyük imparatorluğun yöneticileri gibi üst üste pek çok muharebe kaybedip yine de savaşı kazanabiliyorlardı. Aldığı darbeyi hazmedip ayakta kalamayan bir imparatorluk zaten imparatorluk sayılamazdı. Fakat Romalılar bile M.Ö. 2. yüzyılda Kuzey İberya'dan gelen haberleri kolayca hazmedemedi. Adanın yerlisi olan Keltlerin yoğun olarak bulunduğu Numantia adındaki küçük ve önemsiz bir dağ kasabası, Roma boyunduruğundan kurtulmaya cüret etmişti.

O sıralar Roma tüm Akdeniz havzasının tartışmasız en büyük gücüydü. Makedonya ve Selefki İmparatorluğu'nu yenmiş, Yunanistan'ın şehir devletlerine boyun eğdirmiş ve Kartaca'yı dumanları tüten bir yıkıntıya çevirmişti. Ancak Numantialıların ellerinde elverişsiz toprakları ve özgürlüğe olan sevdalarından başka hiçbir şeyleri olmamasına rağmen, ardı arkası kesilmeyen Roma Lejyonlarını teslim olmaya veya utanç içinde geri çekilmeye zorladılar.

Roma Lejyonerleri

M.Ö. 134 yılında ise Roma'nın sabrı taştı. Senato Roma'nın en önde gelen generallerinden, Kartaca'yı yerle bir etmiş Scipio Aemilianus'u Numantialılarla baş etmesi için bölgeye gönderme kararı aldı. Ancak Numantialıların savaşma azmini ve savaş tekniklerini takdir eden Scipio, 30 bin kişilik dev ordusuna rağmen askerlerini gereksiz şekilde harcamak istemedi.

Numantia'yı bir dizi müstahkem (sağlam kalelerle, burçlarla korunan ve etrafından devriye atılan güvenli bölge) mevkiyle çevreleyerek kasabanın dış dünyayla ilişkisini kesti. Böylelikle Scipio'nun savaşarak yapacağı işi açlık yapmış oldu. Yaklaşık bir yıl sonra gıda stokları tükenen Numantialılar, tüm umutları tükendiğinde kendi şehirlerini yakıp yıkarak Roma kölesi olmamak için kendi canlarına kıydılar.

3 Mayıs 1808 Direnişi, İspanyol Bağımsızlık Savaşı

Numantia bu duruşundan ötürü İspanyol bağımsızlığının ve cesaretinin de sembolü oldu. Don Kişot'un yazarı Miguel de Cervantes, Numantia Kuşatması adında bir trajedi yazdı, kasabanın yıkılışıyla sonlanan bu trajedi, aynı zamanda İspanya'nın gelecekteki büyüklüğüne dair bir görüş de içermekteydi.

Şairler kanlarının son damlasına kadar savaşan kahramanlar için zafer şarkıları yazdılar, ressamlar tuvallere kuşatmanın görkemli betimlemelerini yaptılar. 1882'de kasabanın yıkıntıları "ulusal anıt" ilan edildi ve İspanyol vatanseverleri için kutsal bir ziyaret haline geldi. 1950'ler ve 1960'larda İspanya'daki en popüler çizgi romanlar Superman veya Spiderman değil, Romalı zalimlere karşı savaşan hayali bir İberyalı kahraman olan El Jabato'nun maceralarıydı.

El Jabato Romalı bir lejyonerle dövüşürken

Eski Numantialılar, bugünün İspanyollarının kahramanlık ve vatanseverlikteki kusursuzluk örneğidir ve ülkenin gençlerine rol modeli olarak sunulur. Bununla birlikte, vatansever İspanyollar Numantialıları Scipio'nun Latincesinin torunu olan İspanyolca olarak yüceltirler. Numantialılar ise şu an ortadan kalkmış bir Kelt dili konuşuyordu. Cervantes Numantia Kuşatması'nı Latin harfleriyle yazdı ve oyun Yunan-Roma sanatsal çizgisini takip ediyordu. Oysa Numantia'da tiyatro yoktu.

Numantialıların kahramanlığına en çok hayranlık duyanlar İspanyollardı. Ancak aynı İspanyollar Roma Katolik Kilisesi'nin de (buradaki ilk kelimeye dikkat edin) sadık takipçileriydi(!) Bu kilisenin merkezi hâlâ Roma'da ve duaları da Latincedir. Benzer şekilde, modern İspanyol yasaları Roma yasalarından etkilenmiş, İspanyol siyasi sistemi de büyük ölçüde Roma'dan devralınmıştır. Son olarak İspanyol mutfağı ve mimarisi de İberya Keltlerinden çok Roma mirası tarafından şekillendirilmiştir.

Roma Katolik Kilisesi (Vatikan)

Numantia'dan geriye kalıntılar dışında bir şey kalmadığı gibi, meşhur hikayesi bile Romalı tarihçiler sayesinde bugüne kadar ulaşabilmiştir. Elbette bu hikaye özgürlük düşkünü barbarların hikayelerine bayılan Romalı seyircilerin zevkine göre uyarlanmıştır. Roma'nın Numantia karşısındaki galibiyeti o kadar nettir ki, galipler ortadan kaldırdıklarının hikayesine bile el koymuşlardır.

İnsanlar böyle hikayelerden çok mazlumların kazandıkları hikayeler isterler, oysa tarihte adalet yoktur. Geçmişteki kültürlerin çoğu, er ya da geç onları tarihin çöplüğüne gönderecek acımasız imparatorlukların ordularına yem olmuştur ve olmaya devam etmektedir. İmparatorluklar da eninde sonunda yıkılır, ancak onlar geride zengin ve kalıcı miraslar bırakır. Bu nedenle 21. yüzyılda yaşayan neredeyse herkes önümüze bir imparatorluğun ürünü olarak ortaya çıkmaktadır.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski